22 Ocak, 2018

Stockholm’ün Zarafeti



İsveç halkının çok sevdiği, ülkenin en ünlü kadın yazarlarından olan Selma Lagerlöf  Stockholm kenti , için “sularda yüzen şehir” demekteydi. Bir dizi ada üzerine kurulmuş ve sayısız köprü ile bağlı Stockholm dünyanın en görkemli ve çarpıcı şehirlerinden. Dünyanın ve İskandinav ülkelerinin en güzel ve en gözde başkentlerinden olan Stockholm, Baltık denizde 14 ada üzerinde inşa edilmiş, 57 köprü ile birbirine bağlanıyor. Günümüz itibariyle ise kozmopolit yapısıyla 2 milyon insanın yaşadığı bir şehir. Kentin % 35’lik bölümü yerleşim, % 35’lik kısım suyolları, % 30’luk kısım ise parklar, bahçeler ve yeşil alanlardan oluşuyor. Şehir merkezinden yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk ile ormana ve doğaya ulaşmak da mümkün.


Kış ayları birçok şehrin güzelliğine güzellik katıyor. Hele ki Stockholm soğuğun kendine has bir güzelliği vardır . Peki mevsim yazsa, ötede kırmızılaşan, ama batmayan güneşi görürsünüz. Bu kızıl, erguvan rengi arka-planın önünde, kentin, bakır küfü, yeşil çatılarıyla koyulaşan gölgesi kıpırtılı sulara vurur. Stockholm bütün yapılarıyla, yüzen, büyük bir sal gibi adeta. Soğununu göremesem de yazın sonuna yetişebilmiştim. Bir Eylül ayında gezdiğim Stockholm'ün köprüleri üzerinden şehri seyrederken Stockholm' ün gevrek güneşi İsveç başkentinin bulutsuz gökyüzüne ve sularına çok yakışıyordu.
Stockholm herkes için bir şeyler içeren zarif bir metropol. Ancak İsveç zarafetinin asıl güzelliği incelikli sadeliğinden ileri geliyor. Kent 1700 'lü yıllara dayanan birçok binanın bulunduğu eski kent'in parke taşlı sokakları arasında yer alan modern sanat,üstün tasarım ve dikkat çekici bir mimariye sahip. 

Orta Çağdan Bugüne
Stockholm'ü keşfetmeye başlamak için eski şehir yani Gamla Stan en ideal noktalardan biri. Bizde Orta çağdan bugüne tarihi bir geçmişe sahip olan ve en çok turist çeken yerlerden eski şehirden başlıyoruz şehri keşfetmeye. Eski kent olan Gamla Stan, Avrupa'daki en büyük ve en iyi korunmuş şehir merkezlerinden biriymiş. 1253 yılında Stockholm'ün burada kurulduğu söyleniyor.
Aslında Gamla Stan şehrin merkezinde bulunan ve Stockholm'ü oluşturan 14 essiz adadan birinin üzerinde yer alıyor. Üç adayı yani Stadsholmen adası ile Riddarholmen, Helgeandsholmen ve Strömsborg adalarını kapsıyor. Bence şehrin en orijinal yerlerinden birisi. Eski kent 13.yüzyıldan bugüne kadar gelen binalardan oluşuyor. Yaklaşık olarak 1700’lü ve 1800’lü yıllardan kalma olduğu söyleniyor. Kraliyet Sarayı, şehrin ilk Orta Çağ kalesi Tre Kronor’un XIII. yüzyılda inşa edildiği noktada duruyor. 1600’lerin sonunda bir yangın sonucu Tre Kronor yıkılıyor ve bugün Gamla Stan Adası’nın kuzey ucunda gördüğümüz zarif, kutu şekilli ve hardal sarısı barok bir bina olarak, XVIII. yüzyılda yeniden inşa ediliyor. Burası el sanatları meraklıları, hediyelik eşyaları ile oldukça popüler. Dar sokakları, Arnavut kaldırımlı sokakları ile eski şehire benzersiz bir karakter kazandırıyor. Evlerin görünür cephelerinin arkasında Orta Çağdan kalan freskler bile halen görülebiliyor. 
Etrafta modern giyimli insanlar olmasa sanki bir zaman tünelinden geçerek ortaçağa geldiğiniz hissine kapılabiliyorsunuz. 13.yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bu bölgede safran renkli binalar dar sokakların yanında sıralanıyor. Kimi zaman yokuşlarla yükselen sokaklar birçok sürprizi de barındırıyor. Bazen küçük ama şirin bir kafe çekiyor dikkatinizi, dayanamayıp oturuyor, biraz soluklanırken bir kahve yudumluyorsunuz bazen de daracık bir dükkânda yüzlerce tasarım obje arasında kaybolup gidiyorsunuz. Gamla Stan’ın etrafı da oldukça hareketli. İsveç'in ulusal katedrali olan Stockholm Katedrali ve Nobel Müzesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Ayrıca 600'den fazla odaya sahip olan dünyanın en büyük saraylarından biri olan Kraliyet Sarayı da bu bölgede yer alıyor. Mavi ağırlıklı üniformaları, atları ve törenleriyle saray muhafızlarını izlemek keyifli bir deneyim.
Stockholm’ün kendine özgü şehir dokusu hemen dikkati çekiyor. Sanat, günlük hayatla iç içe geçmiş. Özellikle metro istasyonları görülmeye değer. Farklı duraklar farklı sanatsal konseptlere ev sahipliği yapıyor. Ayrıca şehrin her noktasında heykeller, enstalasyonlar göze çarpıyor. Modern Sanat Müzesi, Ulusal Müze gibi sanatseverlerin uğrak noktalarında yılın her döneminde mutlaka ilginç bir etkinlik bulmak mümkün. 
Västerlånggatan ve Österlånggatan eski şehrin ana caddelerinden.Gamla Stan'in ortasında bulunan  Stortorget, Stockholm'ün en eski meydanı. Stortorget, on dokuzuncu yüzyıla kadar Stockholm'ün en eski caddesi olan Köpmangatan'dan sonra merkez nokta olmuş.  Mårten Trotzigs gränd ( sokak) eski şehirde bulunan en dar sokaklardan biri. Bulmak oldukça zor çünkü sadece 90 cm genişliğinde en dar sokak olmasıyla meşhur olmuş. 
Her biri birbirinden farklı kalabalık bir atmosfere sahip olan Stockholm'un önemli birkaç bölgelerinden; Södermalm, daha çok bohem ve yaratıcı küçük markaların, tasarım mağazalarının bulunduğu bir yer. Kungsholmen, çok popüler olmayan fakat harika kahveler içebileceğiniz bir bölge. Östermalm ise, muhteşem restoranları ve parkları ile şehrin en güzel bölgelerinde. Norrmalm en iyi alışveriş yapılabilecek bölgelerden birisi. Turistlerle dolup taşmış olsa da harika restoranlara sahip. 
Her semtte trend belirleyen tasarım dükkânları, yenilikçi restoranlar, muhteşem müzeler, parklar ve nezih bir atmosfer buluyorsunuz.  Eski kent Gamla Stan, masal kitaplarına benzeyen binaları, görkemli sarayları ve daracık taş sokaklarıyla Avrupa’nın en göze çarpan tarihî bölgelerinden. Bu zaman kapsülünden birkaç adım ötede ise modern kent merkezi, ışıl ışıl parıldıyor.
Stockholm’ün müzeleri, mobilyaları kadar önemli olan bir unsuru daha var; buna da İskandinav mutfağına sahip olması. İsveçliler damak tadına önem veriyor ve özellikle akşam yemekleri ve hafta sonu brunchlarını bir tören gibi geçiriyorlar. Stockholm’de lezzet anlamında aradığını her şeyi bulmanız mümkün. İster geleneksel İsveç yemeklerini ister Michelin şeflerin elinden çıkma tadım menüleri tercih edin, mutlaka size göre bir alternatif var. Mihmandarımız bizi Stockholm’ün yerlilerinin alışveriş yaptığı bir fırına götürüyor. Tazecik ekmek kokuları en tok insanı bile baştan çıkaracak kadar harika. Sokak aralarında karşınıza çıkan pastahaneler ise tatlı severler için tam bir sürpriz. Öyle ki birbirinden renkli turtalar, kekler en inatçı diyetleri bile sonlandıracak kadar leziz görünüyor.
Bir İsveçli her gün ortalama 4-5 bardak kahve içebiliyor, dolayısıyla ülkede kafe kültürü epey zengin. Fika (“bir kahve söyleyip keyfine bakmak” anlamındaki İsveççe kelime) kültürünün bir parçası olmak için ev yapımı sandviçleriyle de gönülleri fetheden Lisas Café & Hembageri’ye (0046 8 640 36 36), vejetaryen menüsüyle de göze çarpan Hermans Trädgårdé’ye (hermans.se) veya ferah açık hava mekânı Mälarpaviljongen’e (malarpaviljongen. se) uğrayın. Geleneksel İsveç yemekleri denemek için küçük ama şirin restoran Kryp In (restaurangkrypin.se) ideal. Somon carpaccio ve tütsülenmiş geyik salatasının ardından safran ve aioli soslu (sarımsak, zeytinyağı ve yumurtadan yapılan bir sos) güveçten yiyin.
60’lı yıllarda Andy Warhol, Robert Rauschenberg ve Niki de Saint Phalle’yi İsveçli sanatseverlerle tanıştıran Moderna Museet’ye (modernamuseet.se) turistler bugün Picasso, Dali, Pollock ve De Chirico’nun işlerini görmeye gidiyor. Birkaç dakikalık yürüme mesafesindeki Ulusal Müze’de ise Ortaçağ’dan kalma çizimler ve dekoratif sanatların yanı sıra Rembrandt, Degas ile Hollanda ve İsveç işleri sergileniyor. 1628’de, ilk seferi için demir aldıktan yirmi dakika sonra batan savaş gemisi Vasa’ya adanmış Vasa Müzesi’ni  görülmeden dönülmemeli. 
Vasa müzesinden içeri girdiğimizde bizi kocaman heybetiyle karşılayan Vasa gemisinden müzeden çıkışımıza kadar gözümüzü alamadık. Gemi 10 Ağustos 1628 yılında ilk yolculuğunda limandan ayrıldıktan hemen sonra henüz 1 deniz mili bile gitmeden su alarak batmış. Dünyadaki 17. yüzyıldan 
kalan tek gemiymiş. Orijinal parçalarının %95'ten fazlası halen korumaktaymış. Üzerindeki yüzlerce oyma heykelin bulunduğu Vasa benzersiz bir sanat eseri olarak da gösterilmiyormuş. 

Stockholm’ü ziyaret etmek için en iyi zaman inkar edilemez bir şekilde, Mayıs ve Eylül ayları arasında, Stockholm ve sakinleri gerçekten uzun soğuk kış uykusundan sonra hayat buluyorlar. Ancak yine de kış aylarında burayı keşfetmek de ayrı bir keyif olabilir. 
Stockholm için en önemli şeylerden biri ışıklar ve renkler. Burada ki ışıklar ve renkler başka yerlerde ki renklere hiç benzemiyor adeta. Güneş aydınlığı erguvan rengine dönüşüyor. Haziran ayında, gece, hemen hemen hiç olmazmış. Stockholm’ün renk ve ışık mevsimleri Mayıs başı ile Eylül sonu arasında başlarmış.

1 yorum:

  1. Çok beğendim yazınızı..Fotoğraflarda çok güzel...Güzel bir şehir özelliklede mimarisi.Gidip yakından görmek lazım.Keyifle okudum teşekürler...

    YanıtlaSil