Köprülerinde ya da Montmarte'nin engebeli Arnavut kaldırımlı sokaklarında atılan her bir adımın büyük bir geçmişi hatırlattığı evrensel bir şehir olarak tanımlar Goethe Paris'i. Tamamen ilham verici olan Paris, sanat, kültür, tasarım, mimari ve yemek severler için adeta bir hazine şehridir. Paris'i anlamak için kendinizi kentin sanatsal kültürüne kaptırmanız gerekiyor. Louvre'un ve Musée d'Orsay'ın ötesinde, binlere küçük müze ve galeri bulunuyor. Paris'te dolaşmanın sevindirici olduğu ve burada yaşamaya başlamanızın sebeplerinden biri dünyanın en büyük sanatçılarının adımlarında yürümek için en iyi fırsatlardan biri olduğu söylenir.
Savaş döneminin en önemli yazarlarının, sanatçılarının ve entelektüellerinin fikir alışverişi için bir araya geldiği aynı kafede oturduğunuzda duygusal ve haksız yere gurur duyduğunuz biran; 20.yüzyılın en büyük ressamlarına esin kaynağı olan köprüden Seine'ye bakmak, şehri en iyi hissedebileceğiniz noktalardan biri. İnsan hayatını iyileştirmek için tasarlanan kentlerde, yaşam kavramı, Roma İmparatorluğu'nun Batı uygarlığına şüphesiz mirası. Büyük sanat eserleri Floransa, Milan, Viyana, Londra’da yaratılıyordu fakat en önemlileri Paris'te yaratılıyordu.
İlk Günler
15. yüzyıldan bu yana, diğer Avrupa ülkelerindeki sanatçılar,
Paris'te lüks eşyaların ticaretinin merkezi olan stüdyolar kuruyorlar; halı
sanatı, altın ve gümüş ipliklerle dokunmuş, mücevherlerle döşenmiş değerli
metal eşyalar, pahalı kıyafetler ve mobilyalar satıyorlardı. Ve tablolar, çoğunlukla illuminasyonlar şeklindeydi. Hollanda'nın kuzeyindeki Nijmegen'den üç ressam olan
Limbourg kardeşler tarafından resimlenmiş bir dua kitabı. Şu an Paris'in
manzaraları Temmuz (Palais de la Cite ve Sainte Chapelle) ve Ekim (Louvre
Sarayı) gibi bazı sayfalarda görülebilir. Yeşil ve mavinin hassas renk
tonlarında, erkekler ve kadınlar, arka planda özenle boyanmış olan kraliyet
sarayı ve şapel ile suru önündeki ön planda toprağı işliyorlar. İnsanlar
ve binalar manzara için renkli bir parlaklık kazandıran yumurta ve sakız
tekniği kullanılarak güzel bir şekilde tasvir edilmiş ve şehirde o şehrin ve
onun dışındaki hayatının en güzel görüntüsünü yer verilmiş. Rönesans Fransa'ya geç gelmiş, ancak o zaman, sosyal ve kültürel sahne
üzerinde önemli bir etki yapmış. 16. yüzyılda Paris Avrupa'nın en büyük
kentiydi ve önemli Avrupalı sanatçı ve
mimarları cezbediyordu. Yakında kültürel avantaj uluslararası sahnede
siyasi güce dönüştü. Zaten ünlü bir mimar olan Bernini, Louvre'yu büyütmek
için Paris'e geldiğinde, iktidar dengesi sanatsal açıdan olduğu kadar siyasi
olarak da Fransa'nın lehine sıkı sıkıya bağlanmıştı. Louvre, Avrupa çapında
birçok kraliyet konutları için bir model olmuştu.
Boyalı Şehir
Aşırı kalabalık, hastalık, kıtlık ve
ortaya çıkan sosyal huzursuzluğa rağmen, Paris hala 18.yüzyılda gelişen: elbise
giyenler, saç stilleri ve parfüm üreticileri güzellik yaratmak için istihdam
edilmişti. Tiyatro,edebiyat, dans ve müzik,
resim ve heykel sanatların gelişmesiyle Paris adeta yaşamın merkezi haline
gelmişti. Nicolas-Jean, Baptiste Raguenet ve Jean Fouquet
gibi usta ressamlar o dönemde şehrin en güzel resimlerini yapmışlardı. Köprüleri,
köprü üzerinde çok katlı evleri, Seine üzerinde ki tekneleri resimleriyle
görsel bir hale getirerek, nehri belli ki şehrin canı ve ruhu olduğunu
kanıtlamışlardı.
Işık Şehir
Paris'e tarihindeki en büyük dönüşümü yaşatan ve kentin bugünkü görünümünü almasını sağlayan Eugéne Haussmann bu başarışının ardından, Paris şehrinin nüfusunu iki katına çıkarmış ve Avrupa'nın en zarif şehri olarak ününü arttırmış. Sanatçılar, yazarlar, filozoflar ve şairler dünyanın kültür merkezine akın etmişler. Şehir daha da çekici görünüyor ve ressamlar geniş bulvarları kaplayan bloklarla yeni uyum ve homojenlik yakalamışlar. İzlenimcilik akımının babası sayılan Camille Pissarro, açık hava resimleriyle Paris’te ün salmış ve şehrin özellikle sanatçıların ağırlıklı toplandığı Montmarte bölgesinde ki Montmarte Bulvarını ağırlıklı olarak resimlemeye başlamış. Tam 14 sene Montmarte Bulvarı tabloları aynı bakışıcısından şehri günün farklı saatlerinde, farklı mevsimlerde ve hava olaylarında görünümü yansıtmış. En bilinen tablosu Gece Montmarte Bulvarı tablosu ‘’ The Boulevard Montmartre at night ‘dır. Bir diğer ünlü Fransız izlenimi ressam ise Gustave Caillebotte. Günlük hayatı, genellikle canlı ve alışılmadık perspektif efektlerini kullanarak resimliyordu. Paris civarında cadde sahnelerinin yanı sıra portreler, manzaralar ve durağan hayatı resimlerine aktarıyordu. En bilinen eserleri arasında ‘Paris’te yağmurlu bir gün-1877 ‘ en bilinen resimlerinden birisi. Van Gogh, 1886 yılında Hollanda'dan Paris'e geldi ve kardeşiyle birlikte Montmartre'de yaşıyordu. Montmartre birçok açıdan Vincent'a ilham kaynağı oldu: Cadde ve yamaçlar, yel değirmenleri ve Boulevard de Clichy, sebze bahçeleri ve Paris'in çatılarını boyadı.
Paris'e tarihindeki en büyük dönüşümü yaşatan ve kentin bugünkü görünümünü almasını sağlayan Eugéne Haussmann bu başarışının ardından, Paris şehrinin nüfusunu iki katına çıkarmış ve Avrupa'nın en zarif şehri olarak ününü arttırmış. Sanatçılar, yazarlar, filozoflar ve şairler dünyanın kültür merkezine akın etmişler. Şehir daha da çekici görünüyor ve ressamlar geniş bulvarları kaplayan bloklarla yeni uyum ve homojenlik yakalamışlar. İzlenimcilik akımının babası sayılan Camille Pissarro, açık hava resimleriyle Paris’te ün salmış ve şehrin özellikle sanatçıların ağırlıklı toplandığı Montmarte bölgesinde ki Montmarte Bulvarını ağırlıklı olarak resimlemeye başlamış. Tam 14 sene Montmarte Bulvarı tabloları aynı bakışıcısından şehri günün farklı saatlerinde, farklı mevsimlerde ve hava olaylarında görünümü yansıtmış. En bilinen tablosu Gece Montmarte Bulvarı tablosu ‘’ The Boulevard Montmartre at night ‘dır. Bir diğer ünlü Fransız izlenimi ressam ise Gustave Caillebotte. Günlük hayatı, genellikle canlı ve alışılmadık perspektif efektlerini kullanarak resimliyordu. Paris civarında cadde sahnelerinin yanı sıra portreler, manzaralar ve durağan hayatı resimlerine aktarıyordu. En bilinen eserleri arasında ‘Paris’te yağmurlu bir gün-1877 ‘ en bilinen resimlerinden birisi. Van Gogh, 1886 yılında Hollanda'dan Paris'e geldi ve kardeşiyle birlikte Montmartre'de yaşıyordu. Montmartre birçok açıdan Vincent'a ilham kaynağı oldu: Cadde ve yamaçlar, yel değirmenleri ve Boulevard de Clichy, sebze bahçeleri ve Paris'in çatılarını boyadı.
Modern Şehir, Modern Sanat
Sanat güneşi sadece Paris
üzerinde parladı .. (Chagall)
La Belle Époque ( Paris'te bir dönem) sırasında, ekonomik refahlık ve
iyimserlik dağal olarak gelişmeye başladığı bir dönem olmuş. Post-Empresyonizm,
Sembolizm, Dışavurumculuk, Kübizm ve soyutlama gelişim göstermiş. Birçok
ressamı Montmarte’e yerleşmesi için kiralar düşürülmüş ve teşvik edici ve
cazibe merkezi haline gelmiş. Ve burası ressamlar için yratıcılık merkezi olmuş
adeta. Modigliani, Mondrian, Monet, Pissarro, Renoir, Toulouse-Lautrec, Suzanne
Valendon burada yaşamış ve çalışmış önemli ressamlardan.
Paris 20.yüzyıla doğru yürürken, sanatsal ve edebi
Avant-guard'ın evi olarak kültür ve özgürlüğün simgesi olarak tanımlanmış. Savaştan sonra, birçok ünlü yazar ve ressam Montparnasse taşındı.İlk olarak Picasso geldi Daha sonra Constantin brancusi, Georges Braque, Cezanne, Fernand Leger, man geldiler. Daha sonra Belarus'tan, İtalya, Rusya ve Şili ve Romanya'dan sanatçılar, entellektüel ve sanatsal yaşamın kalbinde, sosyalleşmek ve birbirlerine destek olmak için Montparnasse'ye geldiler. Montmartre'nin ve montparnasse'in
kafelerinin, bazıları ödeme yerine çizimlerini kabul ettiler, sanat tarihinin bir
parçası oldular. Birçok yeteneği besleyen birçok kalıcı sanat hareketi gören
şehir, her yerde sanatçılar ve sanatseverler için güçlü bir mıknatıs olmaya
devam ediyor ve sonsuz bir şekilde ilham vermeye devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder